USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

SİİRT'İ MARDİNLEŞTİRMEK LAZIM-11

27-01-2023

Şubat 2003 yılında başladığımız yazı dizimizi sürdürüyoruz. Siirt-Mardin aynı coğrafyanın iki kadim şehri, iki mahzun çocuğu. Tarih ve kültürü birbirlerine benzeyen nadir şehirler. Biri kültürünü korudu, diğeri elleriyle yıktı.

 Biri taş, diğeri cas… Yani kireç taşı harcı. Ve bu kültürün olmazsa olmazı üzeri işlemeli, tokmaklı ahşap kapılar. Onlar da günümüze ulaşamayan şaheserler arasında. Ancak fotoğraflara hüzünle bakmakla yetiniyoruz. 

 Siirt'e özgü onlarca teknikle yapılan ahşap kapılar o zamanın Ermeni ve Süryani ustalarının elleriyle yapıldı. Hatta mesleği daha da ileriye taşıyan ustalar evlerin sahiplerinin genel karakteristik özelliklerini kapı ve tokmak motiflerine ilmek ilmek işledi.

 Derken teknoloji ilerledi ve diplomalı ustalar arttı. O harika sanat diplomalı mimarların elinde bir bir heba edildi. Düşünebiliyor musunuz; kapılar sobaya, tokmaklar hurdacıya gitti. Ne acı.

 Hep diyoruz ya, coğrafya kaderdir. Yani coğrafya insanın kaderidir. Bu önermenin tersi de doğrudur. Ama her coğrafyanın da bir kaderi vardır. İnsan da coğrafyanın kaderidir. Bir coğrafyanın insanları, o coğrafyayı ya ana yapar baş üstünde taşırlar ya da umursamaz, ayakaltına alırlar.

 Kimse üstüne alınmasın, ama biz coğrafyamıza gereken değeri veremedik. Kapılarımıza, kapı tokmaklarımıza bile sahip çıkamadık.

 Peki, biz bunu yaparken Mardin ne yaptı?

 Onlar geleneksel evlerini korudukları gibi bu evlere ait avlu, dış kapı, iç kapı, hatta odalara giden kapıların karakteristik özelliklerini çıkarıp, ayrıntılı bir envanter oluşturdular.

 Hatta 6-7 bin yıllık kentin geçmişine ışık tutan kapılardaki estetiği Mardin'e giden herkes görebilir. Sadece bir kapı süsü olarak kalmadı, bazen çalınan tokmak devam eden bir özlemi ve hüznü anımsattı.

 Şimdi sorsalar Mardin'in evleri taş olduğu için günümüze ulaştı derler. Peki ya kapılar? Onlar da mı taştan yapılmıştı. Hayır. Mesele malzemenin dayanıklılığı değil, kullananın malzemeye verdiği değerdir. Siz değer vermedikten sonra kapı çelikten bile olsa dayanamaz.

 Peki, biz neden ata mirasına değer vermedik? Neden onları bize hatırlatacak en ufak sembolleri bile yok ettik, ısrarla unutmaya çalıştık? Vefasızlığın payı yadsınamaz. Çünkü tokmağı atacağımıza en kötü ihtimalle evde bir sandıkta saklayabilir, çocuklarımıza, torunlarımıza gösterebilirdik.

 Düşünsenize Mardin'e bir ziyaretçi gitse tarihin derin izlerini görüp o ânı yaşayabilir. Ama aynı kişi Siirt'e gelse ancak duvarda asılı duran eski bir fotoğrafı göstermekle yetineceğiz. Siirt ile Mardin arasındaki en önemli fark belki de budur.

 Dedelerimiz bu şehirde, bu sokaklarda yaşamak istemezdi. Biz ise onların sokaklarında yaşamak için can atarız. Olsun. Özeleştiri başarının garantisidir.

 Sonuç olarak bu tablo bile, miras bırakmadığımız çocuklarımıza ve torunlarımıza en azından bir özür niyetine. Zanaatkâr yetiştirmeli, halen ayakta duran bir iki cas evi tüm aksanlarıyla koruyup gelecek nesillere aktarmalıyız; tüm deliller yok olmadan.

 Yoksa onların tarihini çalmış olacağız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?