USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

YAŞAMAK ÜRETMEKTİR-2

21-10-2022

Geçen sayımızda, özelde kendimizi ve şehrimizi genelde ise ülkemizi ilgilendiren ve daha ilkokul sıralarındayken çocuklarımızdan başlayarak, doğru yönlendirip geleceğin mesleklerine kanalize ederek üretime katkıda bulunabileceğimizi yazmıştık. Bugünkü makalemizi farklı bir konu üzerinden sürdürmeye devam edeceğiz.

Öncelikle küçük bir giriş.

İkinci Dünya Savaşıyla büyük bir yıkım sürecine giren Almanya, sonraki yıllarda pek az ülkenin başarabileceği bir ekonomik kalkınmayı gerçekleştirdi. Hatta üretilen bazı araçların dayanıklılığı asra damgasını vurdu. Hatırlayanlar bilir 1980 ve 90'lı yıllarda her evde kullanılan bir AEG buzdolabı gibi Alman malı eşyalar vardı. Yine tüm baskı/ofset makinaları İsveç ve Alman mühendislerin eseridir. İlk uzaktan kumandalı oyuncaklar, mutfak araçları, ev eşyaları ve muhtelif meslek gereçleri vs… Almanlar başta olmak üzere 2. Dünya savaşının mağlupları İtalya ve 2 atom bombası atılan Japonya dahil kalkınmayı 7'den 70'e tüm bireyleriyle başardı. 

Biz, ülke olarak 2. Dünya savaşına girmedik. Dolayısıyla mağlup devletler gibi büyük bir yıkım yaşamadık. Üstelik savaş boyunca Almanya, İngiltere gibi ülkelere bolca çelik ve krom sattık. Savaş sonrası tarafsız kaldığımız için verilen uçak hibeleriyle hava gücümüzü yeniledik. Buna rağmen sanayi ve teknolojide onlarla yarışıyor bile değiliz. Aksine onlara çelik satan bizler bugün onların müşterisiyiz.

Peki, sanayi ve teknoloji üretiminde onları yakalayabilmek için ne yapmalıyız? 

1- Devletin kaynakları doğru zamanda doğru yerlerde kullanılmalı.
Toplum olarak para düşkünü değiliz, ama para bulunca da nereye kullanacağımızı bilmiyoruz.

Festival, konser ve sanatsal etkinliklere ihtiyaç var. Ancak ekonomik sıkıntıların olduğu bir dönemde bile küçük bir festival için dünya kadar para harcamaktan çekinmiyoruz. Onlar Bosch'u tasarlarken biz onların mühendislere verdikleri parayı 50 yıl önce balolara şimdilerde ise yol ve kaldırım yenilemelerine akıtıyoruz. Bosch deyip geçmeyin. Sadece araç servisi 150 ülkede hizmet veriyor, yılda 240 milyon müşteriye servis sunuyor.

2-İhtiyaca göre üretim, yeteri kadar tüketim ilkesine uyulmalı.
Almanya sadece sanayi ile gelişmedi. Hollanda'dan sonra Avrupa'nın en büyük tarım üreticisi konumunda. Hem de bizim kadar tecrübeli bir tarımsal geçmişi olmamasına rağmen. Sadece Siirt 1 milyon 200 bin küçükbaş havyan sayısıyla Türkiye'nin 10. şehri olmasına rağmen en pahalı eti yiyoruz, yine en pahalı sütü içiyoruz. Sebze ve meyve aynı şekilde. Bu sadece Siirt için geçerli değil. Bakın yine 2. Dünya savaşından mağlup çıkmış komşu Bulgaristan'a... Onların bile refah düzeyi şimdiki halimizden iyi. Çünkü et ve süt sığırcılığında bizim sağlayamadığımız sanayi entegrasyonunu onlar yarım asır önce hayata geçirdi, biz hâlâ küçükbaş hayvancılıkta güvenli merayı konuşuyoruz.

3- Yerel markalar yaratıp güçlendirmeli.
Hak yemeyelim, son yıllarda milli ve yerli üretim atağına geçtik. Uzay roketi, araba, tank, gemi, uçak, helikopter ve hatta uçak gemisi üretmek gibi planlar söz konusu, projeler devam ediyor. Gurur duyuyoruz. Ama bunlar genellikle askeri savaş araçları. 

Bu dev projelere başlamadan çok önce keşke dönemin yöneticileri küçük bir eşya üzerinde çalışıp başarı kazanacak adımı atsaydı. Bugün o büyük projelerin ardı arkası kesilmeyecek, verimli sanayi üretimini tetikleyecekti. Bizim sözünü ettiğimiz ev kadınlarına yerli marka bir mutfak eşyası, zanaatkarlara bir dikiş makinası, sağlıkçılara bir enjektör üretmek.

Size bir soru: Yerli bir saat markası söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz, çünkü yok. Milli ve yerli saat projesi, arabadan, uçaktan, gemiden daha önemlidir. Bir ülke kol saati bile üretemiyorsa yukarıdakileri üretmesi imkanlar dahilinde olabilir mi?

4- İşletmeleri teknoloji ile buluşturmalıyız.
Yılda 400 milyar doların üzerinde bir teknoloji pastasından hem ülke olarak hem şehir olarak hem de birey olarak istifade etmeliyiz. Bunun için öncelikle bilimsel atölyeleri yakından görmeli, destek ofisleri ve ilgili kuruluşlar aracılığıyla gerekirse şirket ve işletmeleri teknolojik fuarlara, yurt dışındaki bilim gezilerine götürmeliyiz. 
İnanın o zaman ufku genişleyecek olan girişimci etkileneceği teknolojiyi sanayi ile birleştirecek.

5- Nitelikli insan gücünü artırmalıyız.
Teknolojik üretimi dedik, ama öncesinde nitelikli personel. Bu da üreten mühendis ve program geliştiricisi yetiştirmekten geçiyor. İşte tam da burada iş üniversitelere, ilgili kurumlara. İnsan kaynaklı programların geliştirilesine kalıyor. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde çalışma yaşının 70'lere hatta 80'lere uzandığı bir çağda biz 40 yaşına gelmeden emekli olmanın formüllerini arıyoruz.

6- Siyaset kurumlarına çok iş düşüyor. 
İsmini vermeyeceğiz, yıllar önce bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına bir dosya sunulur. Dosyada Amerika’da yazılım üzerine yoğunlaşmış 2 bin teknoloji şirketi bulunan Silikon Vadisi olduğundan, buna benzer vadilerin Hindistan ve İsrail'de de kurulduğundan söz edilip aynısının Türkiye’de de kurulması fikri önerilir. Merhum Başbakanımız, seçimlere yetişir ve oy getirir mi anlamında "ne kadar sürede kurulur?" diye sormuş. 10-15 yıl cevabını alınca dosyayı iade etmiş.

Sonuç olarak, dünyada üretimi yaşamsal bir ilke edinen, üretimi akılla ve bilimle bir arada götüren ülkeler kalkındı, şehirleri gelişti, insanları kazandı, dünyaya racon kesmeye, meydan okumaya başladı. Biz ise onların ürettikleri PC ve telefonlarla övünmeye devam ediyoruz.

Devam edecek…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?